top of page

BAĞLANMA SİTİLLERİ: İLİŞKİLERİMİZİN GÖRÜNMEYEN TEMELLERİ

  • Yazarın fotoğrafı: Gri Psikoloji
    Gri Psikoloji
  • 5 Kas
  • 3 dakikada okunur
ree

İnsan, doğası gereği ilişki kurma eğilimindedir. Hayatın ilk yıllarından itibaren güvenli bir bağ kurmak, bireyin psikolojik gelişiminde temel bir ihtiyaçtır. Bu süreci açıklayan Bağlanma Teorisi, ilk olarak John Bowlby tarafından ortaya atılmış, ardından Mary Ainsworth tarafından deneysel olarak desteklenmiştir (Bowlby, 1969; Ainsworth, 1978).Bu teori, bireyin erken dönemde bakım verenle kurduğu ilişkinin niteliğinin, yetişkinlikteki duygusal bağlar ve ilişki örüntülerinin temelini oluşturduğunu savunur.

Bağlanma Teorisi’nin Gelişimi: 1950’li yıllardan önce çocuk ile ebeveyn arasındaki ilişki, çoğunlukla biyolojik ihtiyaçların karşılanmasına indirgenmişti. Ancak Bowlby (1969), özellikle savaş döneminde ailesinden ayrılan çocukların fiziksel olarak sağlıklı olmalarına rağmen duygusal ve sosyal açıdan ciddi gelişim sorunları yaşadıklarını gözlemledi.Bu durum, sevgi, yakınlık ve duygusal temasın, yalnızca fiziksel bakım kadar önemli olduğunu gösterdi. Mary Ainsworth ise 1964’te gerçekleştirdiği “Strange Situation” (Yabancı Durum) deneyiyle bağlanma türlerini sistematik biçimde sınıflandırdı. Çocukların annelerinden kısa süreli ayrılıklara verdikleri tepkiler incelenerek üç temel bağlanma tipi belirlendi: güvenli(Secure)kaygılı (Anxious) ve kaçıngan (avoidant) (Ainsworth et al., 1978).

Güvenli Bağlanma (Secure Attachment): Güvenli bağlanma, bakım verenin tutarlı, duyarlı ve ulaşılabilir bir tutum sergilediği durumlarda gelişir. Çocuk, ihtiyaç duyduğunda yanında birinin olacağına inanarak çevresini keşfetme cesareti kazanır.Yetişkinlikte bu bağlanma stiline sahip bireyler, ilişkilerinde yakınlık ve bağımsızlık arasında sağlıklı bir denge kurabilirler (Mikulincer & Shaver, 2016).Açık iletişim kurar, duygularını dürüstçe ifade eder ve partnerleriyle karşılıklı güven ilişkisi geliştirirler. Bu kişiler için sevgi, bir tehdit değil; bir güven alanıdır.

Kaygılı Bağlanma (Anxious Attachment): Kaygılı bağlanma, bakım verenin tutarsız davranışları sonucu gelişir. Çocuk, bakım verenin ne zaman ilgili olacağını kestiremediği için sürekli tetiktedir. Bu durum, yetişkinlikte yüksek düzeyde duygusal kaygı ve onay ihtiyacıolarak ortaya çıkar (Cassidy & Berlin, 1994).

Kaygılı bağlanma stiline sahip bireyler:

• Partnerlerinden sürekli ilgi ve sevgi talep ederler.

• Ayrılığa karşı yoğun korku hissederler.

• Duygusal tepkilerini kontrol etmekte zorlanabilirler (Bartholomew & Horowitz, 1991).

Bu tarz ilişkilerde, “Acaba beni gerçekten seviyor mu?” düşüncesi sıkça görülür. Bu kişiler için sevgi, bir güven duygusundan ziyade, kaygının merkezinde şekillenir.

Kaçıngan Bağlanma (Avoidant Attachment): Kaçıngan bağlanma stili, genellikle duygusal olarak mesafeli veya ilgisiz ebeveyn tutumlarının bir sonucudur. Çocuk, duygusal ihtiyaçlarını dile getirdiğinde reddedilme veya küçümsenme yaşadığı için, zamanla duygularını bastırmayı öğrenir (Main & Solomon, 1990).

Yetişkinlikte kaçıngan bireyler:

• Duygusal yakınlıktan rahatsız olur, ilişkilerde mesafeli kalmayı tercih ederler.

• “Kimseden bir şeye ihtiyacım yok” düşüncesine sahiptirler.

• Partnerlerinin duygusal taleplerini karşılamada zorlanabilirler (Fraley & Shaver, 2000).

Bu bireylerin ilişkilerinde sıklıkla “erişilemezlik” hissi oluşur. Sevgiye ihtiyaç duysalar da, yakınlığın getirdiği kırılganlık korkusu nedeniyle duygusal teması sınırlarlar.

Kaygılı-Kaçıngan Kapanı (Anxious-Avoidant Attachment): Kaygılı ve kaçıngan bağlanma stillerinin bir araya geldiği ilişkilerde, tarafların ihtiyaçları birbirine zıt yöndedir. Kaygılı birey yakınlık ararken, kaçıngan birey uzaklaşır.Bu durum ilişkide istikrarsızlık, güvensizlik ve tekrarlayan duygusal çatışmalar yaratır (Levine & Heller, 2010). Bu döngüden çıkmanın yolu, duygusal farkındalık kazanmak ve iletişim becerilerini güçlendirmektir. Bireylerin kendi bağlanma örüntülerini tanıması, hem kendilerini hem de partnerlerini daha derin bir düzeyde anlamalarına yardımcı olur.

Bağlanma Stilini Değiştirmek Mümkün mü?

Bilimsel çalışmalar, bağlanma stillerinin zamanla değişebildiğini göstermektedir (Gillath et al., 2016). Terapi süreçleri, öz-farkındalık çalışmaları ve güvenli ilişkiler, bireyin geçmiş bağlanma örüntülerini yeniden yapılandırmasına olanak tanır.Şema terapisi, bilişsel davranışçı terapi ve duygusal odaklı terapi, bu süreçte etkili yaklaşımlardandır. Bağlanma stilini fark etmek, yalnızca romantik ilişkiler açısından değil, gelecekteki ebeveynlik tutumları açısından da önemlidir. Çünkü birey, kendi gördüğü sevgi biçimini fark etmeden bir sonraki kuşağa aktarabilir (Fonagy et al., 2002).

Kişisel Değerlendirme:

Bu konuyu araştırırken fark ettiğim şey şu oldu: Bağlanma sadece bir çocukluk deneyimi değil, aslında kendimizle kurduğumuz ilişkinin de yansıması.Kitapta geçen şu cümle benim için çok anlamlıydı:

- Tehlikeye karşı altıncı hisle yaşamak kaygılı bağlanma stilidir.

- Sevgiyi kol mesafesinde tutmak kaçıngan bağlanma stilidir.

- Rahatça yakınlaşmak ise güvenli bağlanma stilidir.

Bu tanımlar, insanın hem kendine hem de başkalarına nasıl davrandığını anlaması için bir pusula gibi. Bağlanma stilimizi fark ettiğimizde, aslında neyin eksik olduğunu değil, neye ihtiyaç duyduğumuzu görürüz.Ve bu farkındalık, iyileşmenin ilk adımı olur.

Sonuç

Bağlanma stilleri, erken dönemde oluşsa da yaşam boyu yeniden şekillenebilir.İlişkilerimizdeki kalıpları değiştirmek, kendimizi anlamaktan geçer.Çünkü iyileşme, yalnızca geçmişi onarmak değil, geleceğe güvenli bir bağ kurmaktır.

Nesilden nesile aktarılan zinciri fark edip, kırılan halkaları kendi güvenli zincirimizle yeniden birleştirmek: işte gerçek başarı budur.


Yazar: Rajma KARİMİ

 
 
 

Yorumlar


bottom of page